Proceedings

İslam Medeniyetinde Birlikte Yaşama Tecrübesi: Medîne ve Medinelilik İslam Medeniyetinde Birlikte Yaşama Tecrübesi: Medîne ve Medinelilik

İlyas İlyas Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Author

Abstract

Şehirler toplumların, toplumlar da insanların bir araya gelmesiyle oluşan organik yapılardır. Cahiliyye döneminde net bir şekilde kabilecilik anlayışı ile hayat sürdüren Yesrib halkı, hicret ile başlayan süreçte yaşanan gelişmeler ve değişen din/şehir algısıyla yeni kavramlar üretmeye başlamıştır. Bu durum birden bire oluşmamış pek çok hazırlık ve plan yapılarak kısa-uzun vadeli hedefler ile başarı sağlanmıştır. Başta hicret olmak üzere yaşanan göçler, iç-dış çatışma/savaşlar, doğa olayları, sağlık problemleri, heyetler vb. hususlar zaman içerisinde Medîne’nin demografik yapısında dalgalanmalara sebebiyet verse de Medîne, genel hatlarıyla Araplar, Yahudiler ve diğer unsurlardan oluşmaktadır.
Hicret ile başlayan süreçte şekillenen, daha düzenli ve yönetilebilir bir form kazanarak şehir devleti haline dönüşen Medîne, hem sınır olarak hem de etki ettiği nüfuz olarak daha geniş bir alana ulaşmış, bu durum hem iç hem de dış politikada çok ciddi adımlar atılmasına sebep olmuştur. Bir teşekkül dönemi olması bakımından ciddi manada olgunlaşmış bir adlî veya idârî yapıya sahip olmasa da, gündelik hayatın sürdürülebilirliği açısından bir-takım mekânizmalar bu dönemde aktif olarak rol oynamıştır.
Öncelikle iç problemleri çözmeye ve gidermeye çalışan Hz. Muhammed, muahât ile Müslümanlar arası birliği (Ensâr-Muhâcir birlikteliği), Medîne Vesîkası ile Müslümanların diğer inanç sahipleriyle birlikte yaşama ilkelerini ve sınırlarını belirlemeye çalışmıştır.
Tarih genellikle savaşları ve çatışmaları anlatıyor gibi gözükse de hangi coğrafyada olursa olsun toplumlar, gerek kendi içinde gerekse diğer toplumlarla şartlar ve durumlar gereği iyi geçinmeye ve bazı kurallar altında beraber yaşamaya çalışmışlardır. Yönetim, idare veya politik dil diyebileceğimiz bu durum gündelik hayatın ta kendisidir. Kamusal bilinç, bir topluma/kabileye veya ulusa mensup olma bilinci ya da sınıf bilinci olarak karşımıza çıkan bu durum Medine gibi kabuk değiştiren bir toplumda da kendisini göstermiştir. Araplar, Yahudiler ve diğer unsurlardan oluşan, aynı toprak parçasını paylaşan ve gündelik hayatta ortak paydalarda buluşmak zorunda olan bu sosyal dokunun temeli Medinelilik esas alınarak yeniden oluşturulmuştur.
Medinelilik, birlikte yaşama biçiminin bir tezahürü olarak üretilen yeni bir kavram olduğu için biz bu çalışmamızda İslam Medeniyetinin en önemli şehirlerinden ve köşe taşlarından birisi olan Medine’yi birlikte yaşama tecrübesi bağlamında ele almaya çalışacağız.
Şehirler toplumların, toplumlar da insanların bir araya gelmesiyle oluşan organik yapılardır. Cahiliyye döneminde net bir şekilde kabilecilik anlayışı ile hayat sürdüren Yesrib halkı, hicret ile başlayan süreçte yaşanan gelişmeler ve değişen din/şehir algısıyla yeni kavramlar üretmeye başlamıştır. Bu durum birden bire oluşmamış pek çok hazırlık ve plan yapılarak kısa-uzun vadeli hedefler ile başarı sağlanmıştır. Başta hicret olmak üzere yaşanan göçler, iç-dış çatışma/savaşlar, doğa olayları, sağlık problemleri, heyetler vb. hususlar zaman içerisinde Medîne’nin demografik yapısında dalgalanmalara sebebiyet verse de Medîne, genel hatlarıyla Araplar, Yahudiler ve diğer unsurlardan oluşmaktadır.
Hicret ile başlayan süreçte şekillenen, daha düzenli ve yönetilebilir bir form kazanarak şehir devleti haline dönüşen Medîne, hem sınır olarak hem de etki ettiği nüfuz olarak daha geniş bir alana ulaşmış, bu durum hem iç hem de dış politikada çok ciddi adımlar atılmasına sebep olmuştur. Bir teşekkül dönemi olması bakımından ciddi manada olgunlaşmış bir adlî veya idârî yapıya sahip olmasa da, gündelik hayatın sürdürülebilirliği açısından bir-takım mekânizmalar bu dönemde aktif olarak rol oynamıştır.
Öncelikle iç problemleri çözmeye ve gidermeye çalışan Hz. Muhammed, muahât ile Müslümanlar arası birliği (Ensâr-Muhâcir birlikteliği), Medîne Vesîkası ile Müslümanların diğer inanç sahipleriyle birlikte yaşama ilkelerini ve sınırlarını belirlemeye çalışmıştır.
Tarih genellikle savaşları ve çatışmaları anlatıyor gibi gözükse de hangi coğrafyada olursa olsun toplumlar, gerek kendi içinde gerekse diğer toplumlarla şartlar ve durumlar gereği iyi geçinmeye ve bazı kurallar altında beraber yaşamaya çalışmışlardır. Yönetim, idare veya politik dil diyebileceğimiz bu durum gündelik hayatın ta kendisidir. Kamusal bilinç, bir topluma/kabileye veya ulusa mensup olma bilinci ya da sınıf bilinci olarak karşımıza çıkan bu durum Medine gibi kabuk değiştiren bir toplumda da kendisini göstermiştir. Araplar, Yahudiler ve diğer unsurlardan oluşan, aynı toprak parçasını paylaşan ve gündelik hayatta ortak paydalarda buluşmak zorunda olan bu sosyal dokunun temeli Medinelilik esas alınarak yeniden oluşturulmuştur.
Medinelilik, birlikte yaşama biçiminin bir tezahürü olarak üretilen yeni bir kavram olduğu için biz bu çalışmamızda İslam Medeniyetinin en önemli şehirlerinden ve köşe taşlarından birisi olan Medine’yi birlikte yaşama tecrübesi bağlamında ele almaya çalışacağız.