Материалы

Bir Arada Yaşamanın İmkânı Açısından Gazzâlî’nin Tekfir Anlayışı Bir Arada Yaşamanın İmkânı Açısından Gazzâlî’nin Tekfir Anlayışı

Azer Azer Автор

Аннотация

Gerek dini metinlerde gerekse de toplum yaşamında yer yüzünün halifesi konumunda olan insanların kardeşliğine, farklı kültür ve milletlerle bir arada yaşamasına yapılan vurgunun ve verilen önemin en büyük örneklerine İslam’ın ilk yıllarında itibaren rastlamaktayız. Hristiyan, Yahudi ve putperestlerle bir arada yaşayan Hz. Muhammed, Müslüman olmamalarına rağmen onlara karşı her zaman adil davranmış, haklarını gasp etmemiş, geçerli bir sebep olmadan onlarla savaşmamış ve baskı altında tutmamış, bilakis can ve mal güvenliklerini temin ederek onlara herhangi bir zorlama yapmadan hak dini tebliğ etmeye çalışmıştır. Fakat maalesef Allah’a ve Resulüne inanmanın mümin olmak için yeterli olduğunu söyleyen Hz. Peygamberin söz konusu söylemlerini ve uygulamalarını kendi hevesleri, iktidar hırsları, dünya nimetlerine aldanmaları, nefsani arzularına yenik düşmeleri gibi sebeplerden dolayı görmezden gelen Müslümanların bir çoğu, bilgisizlik ve cehaletin doğurduğu mezhep taassubu yapmaya, dini konularda aşırıya gitmeye ve birbirine karşı katı davranmaya başlamış, birbirilerini delilsiz bir şekilde kolayca tekfir etmişlerdir. Müslümanların sadece gayrimüslimlerle değil, kendi Müslüman kardeşi ile bile birlikte yaşamasına en büyük engellerden birini teşkil eden tekfir olgusunun doğurduğusonuçlar ilk dönemlerde sadece teorik düzeyde kalıyorduysa da sonraki yıllarda Müslümanların birbirini öldürmesine kadar varan ağır sonuçları da doğurmaya başladı.
Toplumun sadece itikadı ve din anlayışı ile değil, aynı zamanda onların Allah ve alemle olan ilişkileri ve bu ilişkilere bağlı olan sosyolojik ve psikolojik durumların sonucunda ortaya çıkan sorunlarla da ilgilenen kelamcılardan bir çoğu, Müslüman olan birinin delilsiz yere tekfir edilmesinin akabinde ferdin toplumdan dışlanması, ailesinde uzaklaştırılması, hatta öldürülmesi ve cenaze namazının kılınmayarak Müslüman mezarlığına gömülmemesi gibi çok ağır sonuçları doğurduğunu dikkate alarak tekfir konusunu tekrar gündemlerine alarak değerlendirmeye çalışmış, “lâ ilâhe illallah” diyenin koruma altında olduğuna tekrar vurgu yapma gereği hissetmişlerdir.
Bu çalışmada İslam düşüncesinin en önemli temsilcilerinden olan ve kendisinden sonra büyük bir etki ve okul bırakıp giden Gazzâlî’nin tekfir konusu ile ilgili düşünceleri, bir arada yaşama ve hoşgörünün imkânı açısından değerlendirilmeye çalışılacaktır. İlim ehli olan bir insanın, apaçık dinde zahir olan bir hususu yalanlamadıkları sürece tevilde hataya düşmüş olan fırka ve insanları tekfir etmekten sakınması gerektiğini söyleyen Gazzâlî, delilsiz ve gereksiz sebeplerden dolayı insanları tekfir edeni uyarmak gerektiğini belirterek bir arada yaşamanın imkânı açısından söz konusu çemberi oldukça dar tutmaya gayret etmektedir.
Gerek dini metinlerde gerekse de toplum yaşamında yer yüzünün halifesi konumunda olan insanların kardeşliğine, farklı kültür ve milletlerle bir arada yaşamasına yapılan vurgunun ve verilen önemin en büyük örneklerine İslam’ın ilk yıllarında itibaren rastlamaktayız. Hristiyan, Yahudi ve putperestlerle bir arada yaşayan Hz. Muhammed, Müslüman olmamalarına rağmen onlara karşı her zaman adil davranmış, haklarını gasp etmemiş, geçerli bir sebep olmadan onlarla savaşmamış ve baskı altında tutmamış, bilakis can ve mal güvenliklerini temin ederek onlara herhangi bir zorlama yapmadan hak dini tebliğ etmeye çalışmıştır. Fakat maalesef Allah’a ve Resulüne inanmanın mümin olmak için yeterli olduğunu söyleyen Hz. Peygamberin söz konusu söylemlerini ve uygulamalarını kendi hevesleri, iktidar hırsları, dünya nimetlerine aldanmaları, nefsani arzularına yenik düşmeleri gibi sebeplerden dolayı görmezden gelen Müslümanların bir çoğu, bilgisizlik ve cehaletin doğurduğu mezhep taassubu yapmaya, dini konularda aşırıya gitmeye ve birbirine karşı katı davranmaya başlamış, birbirilerini delilsiz bir şekilde kolayca tekfir etmişlerdir. Müslümanların sadece gayrimüslimlerle değil, kendi Müslüman kardeşi ile bile birlikte yaşamasına en büyük engellerden birini teşkil eden tekfir olgusunun doğurduğusonuçlar ilk dönemlerde sadece teorik düzeyde kalıyorduysa da sonraki yıllarda Müslümanların birbirini öldürmesine kadar varan ağır sonuçları da doğurmaya başladı.
Toplumun sadece itikadı ve din anlayışı ile değil, aynı zamanda onların Allah ve alemle olan ilişkileri ve bu ilişkilere bağlı olan sosyolojik ve psikolojik durumların sonucunda ortaya çıkan sorunlarla da ilgilenen kelamcılardan bir çoğu, Müslüman olan birinin delilsiz yere tekfir edilmesinin akabinde ferdin toplumdan dışlanması, ailesinde uzaklaştırılması, hatta öldürülmesi ve cenaze namazının kılınmayarak Müslüman mezarlığına gömülmemesi gibi çok ağır sonuçları doğurduğunu dikkate alarak tekfir konusunu tekrar gündemlerine alarak değerlendirmeye çalışmış, “lâ ilâhe illallah” diyenin koruma altında olduğuna tekrar vurgu yapma gereği hissetmişlerdir.
Bu çalışmada İslam düşüncesinin en önemli temsilcilerinden olan ve kendisinden sonra büyük bir etki ve okul bırakıp giden Gazzâlî’nin tekfir konusu ile ilgili düşünceleri, bir arada yaşama ve hoşgörünün imkânı açısından değerlendirilmeye çalışılacaktır. İlim ehli olan bir insanın, apaçık dinde zahir olan bir hususu yalanlamadıkları sürece tevilde hataya düşmüş olan fırka ve insanları tekfir etmekten sakınması gerektiğini söyleyen Gazzâlî, delilsiz ve gereksiz sebeplerden dolayı insanları tekfir edeni uyarmak gerektiğini belirterek bir arada yaşamanın imkânı açısından söz konusu çemberi oldukça dar tutmaya gayret etmektedir.