Bildiriler

Müminin Muhatabıyla Konuşma Yöntemleri Üzerine Bir Bakış (İsra Suresi 46-53. Ayetleri Özelinde) Müminin Muhatabıyla Konuşma Yöntemleri Üzerine Bir Bakış (İsra Suresi 46-53. Ayetleri Özelinde)

Mevlüt Mevlüt Kırıkkale Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Müəllif

Xülasə

Bilindiği gibi, Kur’an, toplu olarak bir çırpıda indirilmiş bir kitap değildir. O, yirmi yılı aşkın bir süre içerisinde değişik olay ve gelişmeler üzerine, bu gelişmelere bağlı olarak vahyedilmiş bir kitaptır. Yani olayların içinden canlı olarak indirilmiştir. İşte Kur’an’ın bu canlı yapısı, onun diyalojik bir metot kullanmasını da gerekli kılmıştır. Kur’an’ın iniş süreci iki dönemi içermektedir. Bunun yaklaşık 13 yılı Mekke, 10 yılı da Medine dönemine aittir. Mekke döneminde genel olarak muhataplar müşrikler, Medine döneminde ise, bunlara ilaveten Ehl-i Kitap’tan Yahudilerdi. Kur’an bir muhataba hitap ettiğinden bu ortamda dilin nasıl kullanılacağı önemi haizidir. Bu bağlamda Kur’an, Hz. Peygamber ve müminlere nasıl bir dil kullanmaları gerektiğini de çeşitli münasebetlerle bildirmiştir. Allah, Hz. Peygambere hitaben tabii ki onun şahsında müminlere; insanlar için kolaylık ve hoşgörü yolunu tutmaları, daima iyi ve güzel olanı emretmeleri, cahillerden uzak durmalarını ve bu konuda şeytanın olası kışkırtmalarına karşı da Allah’a sığınmalarını emreder. Keza Rahman’ın sevgili kullarının yeryüzünde alçak gönüllü ve vakarlı bir şekilde yürüdükleri, kendini bilmeyen cahillerin kendilerinelaf attıklarında sadece, selametle; haydi sen işine bak deyip geçtikleri, kavgaya yeltenmediklerinden bahsedilir. Yani dili ve ondan çıkan söylemleri murakabe etmeleri emredilir. Bu hususta çok sayıda Kur’an ayetleri vardır.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Kur’an birçok ayette Hz. Peygamber’e ve müminlere muhataplarına karşı sert olmayan yumuşak dil kullanmalarını çeşitli münasebetlerle vurgular. Biz tebliğimizde müminlerin müşriklerle diyaloglarında nasıl bir yöntem kullanmalarını mukayeseli olarak ele aldığını düşündüğümüz İsrâ suresi 46-53. ayetleri özelinde ele alacağız.
Bilindiği gibi, Kur’an, toplu olarak bir çırpıda indirilmiş bir kitap değildir. O, yirmi yılı aşkın bir süre içerisinde değişik olay ve gelişmeler üzerine, bu gelişmelere bağlı olarak vahyedilmiş bir kitaptır. Yani olayların içinden canlı olarak indirilmiştir. İşte Kur’an’ın bu canlı yapısı, onun diyalojik bir metot kullanmasını da gerekli kılmıştır. Kur’an’ın iniş süreci iki dönemi içermektedir. Bunun yaklaşık 13 yılı Mekke, 10 yılı da Medine dönemine aittir. Mekke döneminde genel olarak muhataplar müşrikler, Medine döneminde ise, bunlara ilaveten Ehl-i Kitap’tan Yahudilerdi. Kur’an bir muhataba hitap ettiğinden bu ortamda dilin nasıl kullanılacağı önemi haizidir. Bu bağlamda Kur’an, Hz. Peygamber ve müminlere nasıl bir dil kullanmaları gerektiğini de çeşitli münasebetlerle bildirmiştir. Allah, Hz. Peygambere hitaben tabii ki onun şahsında müminlere; insanlar için kolaylık ve hoşgörü yolunu tutmaları, daima iyi ve güzel olanı emretmeleri, cahillerden uzak durmalarını ve bu konuda şeytanın olası kışkırtmalarına karşı da Allah’a sığınmalarını emreder. Keza Rahman’ın sevgili kullarının yeryüzünde alçak gönüllü ve vakarlı bir şekilde yürüdükleri, kendini bilmeyen cahillerin kendilerinelaf attıklarında sadece, selametle; haydi sen işine bak deyip geçtikleri, kavgaya yeltenmediklerinden bahsedilir. Yani dili ve ondan çıkan söylemleri murakabe etmeleri emredilir. Bu hususta çok sayıda Kur’an ayetleri vardır.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Kur’an birçok ayette Hz. Peygamber’e ve müminlere muhataplarına karşı sert olmayan yumuşak dil kullanmalarını çeşitli münasebetlerle vurgular. Biz tebliğimizde müminlerin müşriklerle diyaloglarında nasıl bir yöntem kullanmalarını mukayeseli olarak ele aldığını düşündüğümüz İsrâ suresi 46-53. ayetleri özelinde ele alacağız.