Fıkıh Mezheplerinin Nitelikli Birlikte Yaşama Ortamını Sağlama Potansiyeli Fıkıh Mezheplerinin Nitelikli Birlikte Yaşama Ortamını Sağlama Potansiyeli
Abstract
Kur’an ve sünnet akl-ı selimin ortaya koyduğu ilkelerle çatışma içinde olmamış bilakis aklî melekenin işlevsel hale getirilmesini ve verilerinin kabul edilmesini emretmiştir. Aklî melekenin kullanılmaması aslında insanların değer ve kabiliyetlerinin ortaya konulmaması anlamına gelir. Her zaman insanlar ihtiyaç ve çözüm odaklı olmak üzere karşılaştıkları konuları çözme çabası içinde olmuşlardır. Bu çabanın tezahürleri mekan, kabiliyet, zaman vd. etmenlere bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Neticede farklı yaklaşımlar, değişik çözüm önerileri, alternatif düşünceler ortaya çıkabilmektedir. Kabiliyetli insanlar bu farklılıkları ahenk içinde bir araya getirir ve her birinden ortam ve şartlarına bağlı olarak yararlanmaya çalışır. İslam’ın öngördüğü tarz bunun itidal, hürmet ve ötekine saygı çerçevesinde hayata yansıtılması çerçevesinde olduğu söylenebilir. Hakikatte İslam’ın hayata bakışı da bu şekildedir. İtidal esaslıdır, ne toplum adına bireyi, ne birey adına toplumu ihmal eder. İslam, helalharam ayrımı yapmadan her şeyi helal gören anlayış ile özel mülkiyeti reddeden anlayış arasında vasat bir yoldur; herkese hakkını verir.
İslam hukuku, evrensel ve süreklilik formuyla, farklı görüşlerin ortaya konulmasına imkân sunmuştur. İçtihat, maslahat, makâsıd, mana, te’vil, tefsir, mezhep, ihtilafta rahmet geleneği olan İslam, taabbudî konular dışında neredeyse bütün konularda yorum imkânı sunmuştur. Sahabe döneminden itibaren bu imkân değerlendirilmiş ve bunun neticesinde de farklı ekol ve mezhepler oluşmuştur.
Farklı yöntemleri benimseyenler de olmakla birlikte ihtilaf hususunda esas alınan temel ilke “ittifak ettiğimiz konularda yardımlaşır, ihtilaf ettiğimiz hususlarda da birbirimizi mazur görürüz” şeklinde olmuştur. İlk dönemlerden itibaren fıkhî konularda görülen ihtilaflar ve bilginlerin birbirine karşı tutumları genellikle bu çerçevede gelişmiştir.
Tebliğde bu çerçeveyi esas alacak bir şekilde farklı görüşün varlığını kabul eden, saygı gösteren ancak kendi görüşünün de bulunduğunu ve hatta daha isabetli olduğunu savunan geleneğin birlik beraberliğe katkıları üzerinde durulacak, konu örneklerle detaylandırılmaya çalışılacaktır.
İslam hukuku, evrensel ve süreklilik formuyla, farklı görüşlerin ortaya konulmasına imkân sunmuştur. İçtihat, maslahat, makâsıd, mana, te’vil, tefsir, mezhep, ihtilafta rahmet geleneği olan İslam, taabbudî konular dışında neredeyse bütün konularda yorum imkânı sunmuştur. Sahabe döneminden itibaren bu imkân değerlendirilmiş ve bunun neticesinde de farklı ekol ve mezhepler oluşmuştur.
Farklı yöntemleri benimseyenler de olmakla birlikte ihtilaf hususunda esas alınan temel ilke “ittifak ettiğimiz konularda yardımlaşır, ihtilaf ettiğimiz hususlarda da birbirimizi mazur görürüz” şeklinde olmuştur. İlk dönemlerden itibaren fıkhî konularda görülen ihtilaflar ve bilginlerin birbirine karşı tutumları genellikle bu çerçevede gelişmiştir.
Tebliğde bu çerçeveyi esas alacak bir şekilde farklı görüşün varlığını kabul eden, saygı gösteren ancak kendi görüşünün de bulunduğunu ve hatta daha isabetli olduğunu savunan geleneğin birlik beraberliğe katkıları üzerinde durulacak, konu örneklerle detaylandırılmaya çalışılacaktır.
Kur’an ve sünnet akl-ı selimin ortaya koyduğu ilkelerle çatışma içinde olmamış bilakis aklî melekenin işlevsel hale getirilmesini ve verilerinin kabul edilmesini emretmiştir. Aklî melekenin kullanılmaması aslında insanların değer ve kabiliyetlerinin ortaya konulmaması anlamına gelir. Her zaman insanlar ihtiyaç ve çözüm odaklı olmak üzere karşılaştıkları konuları çözme çabası içinde olmuşlardır. Bu çabanın tezahürleri mekan, kabiliyet, zaman vd. etmenlere bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Neticede farklı yaklaşımlar, değişik çözüm önerileri, alternatif düşünceler ortaya çıkabilmektedir. Kabiliyetli insanlar bu farklılıkları ahenk içinde bir araya getirir ve her birinden ortam ve şartlarına bağlı olarak yararlanmaya çalışır. İslam’ın öngördüğü tarz bunun itidal, hürmet ve ötekine saygı çerçevesinde hayata yansıtılması çerçevesinde olduğu söylenebilir. Hakikatte İslam’ın hayata bakışı da bu şekildedir. İtidal esaslıdır, ne toplum adına bireyi, ne birey adına toplumu ihmal eder. İslam, helalharam ayrımı yapmadan her şeyi helal gören anlayış ile özel mülkiyeti reddeden anlayış arasında vasat bir yoldur; herkese hakkını verir.
İslam hukuku, evrensel ve süreklilik formuyla, farklı görüşlerin ortaya konulmasına imkân sunmuştur. İçtihat, maslahat, makâsıd, mana, te’vil, tefsir, mezhep, ihtilafta rahmet geleneği olan İslam, taabbudî konular dışında neredeyse bütün konularda yorum imkânı sunmuştur. Sahabe döneminden itibaren bu imkân değerlendirilmiş ve bunun neticesinde de farklı ekol ve mezhepler oluşmuştur.
Farklı yöntemleri benimseyenler de olmakla birlikte ihtilaf hususunda esas alınan temel ilke “ittifak ettiğimiz konularda yardımlaşır, ihtilaf ettiğimiz hususlarda da birbirimizi mazur görürüz” şeklinde olmuştur. İlk dönemlerden itibaren fıkhî konularda görülen ihtilaflar ve bilginlerin birbirine karşı tutumları genellikle bu çerçevede gelişmiştir.
Tebliğde bu çerçeveyi esas alacak bir şekilde farklı görüşün varlığını kabul eden, saygı gösteren ancak kendi görüşünün de bulunduğunu ve hatta daha isabetli olduğunu savunan geleneğin birlik beraberliğe katkıları üzerinde durulacak, konu örneklerle detaylandırılmaya çalışılacaktır.
İslam hukuku, evrensel ve süreklilik formuyla, farklı görüşlerin ortaya konulmasına imkân sunmuştur. İçtihat, maslahat, makâsıd, mana, te’vil, tefsir, mezhep, ihtilafta rahmet geleneği olan İslam, taabbudî konular dışında neredeyse bütün konularda yorum imkânı sunmuştur. Sahabe döneminden itibaren bu imkân değerlendirilmiş ve bunun neticesinde de farklı ekol ve mezhepler oluşmuştur.
Farklı yöntemleri benimseyenler de olmakla birlikte ihtilaf hususunda esas alınan temel ilke “ittifak ettiğimiz konularda yardımlaşır, ihtilaf ettiğimiz hususlarda da birbirimizi mazur görürüz” şeklinde olmuştur. İlk dönemlerden itibaren fıkhî konularda görülen ihtilaflar ve bilginlerin birbirine karşı tutumları genellikle bu çerçevede gelişmiştir.
Tebliğde bu çerçeveyi esas alacak bir şekilde farklı görüşün varlığını kabul eden, saygı gösteren ancak kendi görüşünün de bulunduğunu ve hatta daha isabetli olduğunu savunan geleneğin birlik beraberliğe katkıları üzerinde durulacak, konu örneklerle detaylandırılmaya çalışılacaktır.