İslam Medeniyetinde Birlikte Yaşama Kültürünün Oluşumunda Fıkhî Bir Dinamik Olarak Örf’ün Yeri İslam Medeniyetinde Birlikte Yaşama Kültürünün Oluşumunda Fıkhî Bir Dinamik Olarak Örf’ün Yeri
Xülasə
Örf toplumda manevi kültürü oluşturan, kendisi ile sosyal hayatı düzenleyen kurallar sisteminin oluştuğu toplumsal mutabakat alanlarından biridir. İslam medeniyetinde birlikte yaşama kültürünü oluşturan etkenlerden biri olan hukukun bir alt bileşeni olarak “örf”; toplumda genel kabul gören, sürekli veya yaygın uygulama alanı bulunan sosyal davranış biçimleri ve dildeki yerleşik kullanımları ifade eden bir kavramdır. Hukuki bir kavram olarak örf, birçok fıkhî hükmün tespit edilmesinde kendisinin referans alındığı belli vasıflara sahip sosyal davranış biçimlerini göstermesi açısından önemli yere sahiptir. “Özel bir çaba harcamaksızın bir işi alışkanlık haline gelinceye kadar tekrar etmek"" anlamındaki âdet kelimesi ile örf kavramı birbirinin yerine olmak ve aynı anlamı belirtmek üzere ""örf ve âdet"" şeklinde kullanımı bu iki kavramın yakın ilişkisini göstermektedir. Türkçe’de bu iki kelimeyi karşılamak üzere “an’ane, gelenek, görenek teâmül ve töre” kelimelerinin kullanılışı yaygındır. Diğer taraftan örf normları ile hukuk normları arasında benzerlik bulunduğu gibi bu ikisinin ayrışan yönleri de bulunmaktadır.
Örf, toplumsal muvafakat temeline dayalı olarak varlık bulurken, hukuk daha çok toplumun rıza ve mutabakatından bağımsız varlığını sürdürmektedir.
Fıkıh literatüründe, İslam’ın temel ilkelerine ve naslardaki hukuki düzenlemelere aykırı olmayan örf ve âdet vasıtasıyla fıkhî bir sonucun belirlenmesi meşru bir yöntem olarak kabul görmüştür. Özellikle İbn Abidin’in Neşrü’l-Arf fî binâ’iba‘zi’lahkâm ale’l-urf isimli eserinden itibaren örf üzerine geniş bir fıkhî literatür oluşmuş; örf ve âdetin tanımı, şer’î dayanakları, çeşitleri, geçerli sayılma şartları, fıkıhtaki yeri ve etkileri şeklinde bir teori çerçevesine kavuşmuştur. Osmanlı hukuk sisteminde şer’î hukukun yanında kaynağını padişahın emir ve fermanlarından alan ve örfî hukuk ismini alan hukuk kuralları, toplumsal gerçeklikten ve mevcut örf ve adetlerden de beslenerek toplumda hukuki birlikteliğin ve toplumsal mutabakatın oluşmasında önemli fonksiyonlar icra etmiştir.
Bu çalışmada hukukî/fıkhî bir dinamik olarak Örf’ün yeri ve fonksiyonu ele alınacak; İslam medeniyetinde Müslümanların kendi iç bünyelerinde veya gayr-i Müslimlerle birlikte yaşam alanlarında Örf’ün etkisi incelenerek, toplumların birlikte yaşama kültürüne etkileri değerlendirilecektir.
Örf, toplumsal muvafakat temeline dayalı olarak varlık bulurken, hukuk daha çok toplumun rıza ve mutabakatından bağımsız varlığını sürdürmektedir.
Fıkıh literatüründe, İslam’ın temel ilkelerine ve naslardaki hukuki düzenlemelere aykırı olmayan örf ve âdet vasıtasıyla fıkhî bir sonucun belirlenmesi meşru bir yöntem olarak kabul görmüştür. Özellikle İbn Abidin’in Neşrü’l-Arf fî binâ’iba‘zi’lahkâm ale’l-urf isimli eserinden itibaren örf üzerine geniş bir fıkhî literatür oluşmuş; örf ve âdetin tanımı, şer’î dayanakları, çeşitleri, geçerli sayılma şartları, fıkıhtaki yeri ve etkileri şeklinde bir teori çerçevesine kavuşmuştur. Osmanlı hukuk sisteminde şer’î hukukun yanında kaynağını padişahın emir ve fermanlarından alan ve örfî hukuk ismini alan hukuk kuralları, toplumsal gerçeklikten ve mevcut örf ve adetlerden de beslenerek toplumda hukuki birlikteliğin ve toplumsal mutabakatın oluşmasında önemli fonksiyonlar icra etmiştir.
Bu çalışmada hukukî/fıkhî bir dinamik olarak Örf’ün yeri ve fonksiyonu ele alınacak; İslam medeniyetinde Müslümanların kendi iç bünyelerinde veya gayr-i Müslimlerle birlikte yaşam alanlarında Örf’ün etkisi incelenerek, toplumların birlikte yaşama kültürüne etkileri değerlendirilecektir.
Örf toplumda manevi kültürü oluşturan, kendisi ile sosyal hayatı düzenleyen kurallar sisteminin oluştuğu toplumsal mutabakat alanlarından biridir. İslam medeniyetinde birlikte yaşama kültürünü oluşturan etkenlerden biri olan hukukun bir alt bileşeni olarak “örf”; toplumda genel kabul gören, sürekli veya yaygın uygulama alanı bulunan sosyal davranış biçimleri ve dildeki yerleşik kullanımları ifade eden bir kavramdır. Hukuki bir kavram olarak örf, birçok fıkhî hükmün tespit edilmesinde kendisinin referans alındığı belli vasıflara sahip sosyal davranış biçimlerini göstermesi açısından önemli yere sahiptir. “Özel bir çaba harcamaksızın bir işi alışkanlık haline gelinceye kadar tekrar etmek"" anlamındaki âdet kelimesi ile örf kavramı birbirinin yerine olmak ve aynı anlamı belirtmek üzere ""örf ve âdet"" şeklinde kullanımı bu iki kavramın yakın ilişkisini göstermektedir. Türkçe’de bu iki kelimeyi karşılamak üzere “an’ane, gelenek, görenek teâmül ve töre” kelimelerinin kullanılışı yaygındır. Diğer taraftan örf normları ile hukuk normları arasında benzerlik bulunduğu gibi bu ikisinin ayrışan yönleri de bulunmaktadır.
Örf, toplumsal muvafakat temeline dayalı olarak varlık bulurken, hukuk daha çok toplumun rıza ve mutabakatından bağımsız varlığını sürdürmektedir.
Fıkıh literatüründe, İslam’ın temel ilkelerine ve naslardaki hukuki düzenlemelere aykırı olmayan örf ve âdet vasıtasıyla fıkhî bir sonucun belirlenmesi meşru bir yöntem olarak kabul görmüştür. Özellikle İbn Abidin’in Neşrü’l-Arf fî binâ’iba‘zi’lahkâm ale’l-urf isimli eserinden itibaren örf üzerine geniş bir fıkhî literatür oluşmuş; örf ve âdetin tanımı, şer’î dayanakları, çeşitleri, geçerli sayılma şartları, fıkıhtaki yeri ve etkileri şeklinde bir teori çerçevesine kavuşmuştur. Osmanlı hukuk sisteminde şer’î hukukun yanında kaynağını padişahın emir ve fermanlarından alan ve örfî hukuk ismini alan hukuk kuralları, toplumsal gerçeklikten ve mevcut örf ve adetlerden de beslenerek toplumda hukuki birlikteliğin ve toplumsal mutabakatın oluşmasında önemli fonksiyonlar icra etmiştir.
Bu çalışmada hukukî/fıkhî bir dinamik olarak Örf’ün yeri ve fonksiyonu ele alınacak; İslam medeniyetinde Müslümanların kendi iç bünyelerinde veya gayr-i Müslimlerle birlikte yaşam alanlarında Örf’ün etkisi incelenerek, toplumların birlikte yaşama kültürüne etkileri değerlendirilecektir.
Örf, toplumsal muvafakat temeline dayalı olarak varlık bulurken, hukuk daha çok toplumun rıza ve mutabakatından bağımsız varlığını sürdürmektedir.
Fıkıh literatüründe, İslam’ın temel ilkelerine ve naslardaki hukuki düzenlemelere aykırı olmayan örf ve âdet vasıtasıyla fıkhî bir sonucun belirlenmesi meşru bir yöntem olarak kabul görmüştür. Özellikle İbn Abidin’in Neşrü’l-Arf fî binâ’iba‘zi’lahkâm ale’l-urf isimli eserinden itibaren örf üzerine geniş bir fıkhî literatür oluşmuş; örf ve âdetin tanımı, şer’î dayanakları, çeşitleri, geçerli sayılma şartları, fıkıhtaki yeri ve etkileri şeklinde bir teori çerçevesine kavuşmuştur. Osmanlı hukuk sisteminde şer’î hukukun yanında kaynağını padişahın emir ve fermanlarından alan ve örfî hukuk ismini alan hukuk kuralları, toplumsal gerçeklikten ve mevcut örf ve adetlerden de beslenerek toplumda hukuki birlikteliğin ve toplumsal mutabakatın oluşmasında önemli fonksiyonlar icra etmiştir.
Bu çalışmada hukukî/fıkhî bir dinamik olarak Örf’ün yeri ve fonksiyonu ele alınacak; İslam medeniyetinde Müslümanların kendi iç bünyelerinde veya gayr-i Müslimlerle birlikte yaşam alanlarında Örf’ün etkisi incelenerek, toplumların birlikte yaşama kültürüne etkileri değerlendirilecektir.